Dijital okuryazarlık 50’lerle birlikte dijitalleşmeye başlayan çağımızın olmazsa olmazı haline geldi. Hele ki çevirmen, araştırmacı, akademisyen ya da bir siborgsanız dijital okuryazarlıktan artık kaçamazsınız. Çeviri sektörü Kovid-19 pandemisinin patlak vermesiyle birlikte dijitalleşmenin hız kazanmasıyla bir paradigma değişimi yaşadı ve “robotlar işimizi elimizden mi alacak?” gibi aslında altı pek de dolu olmayan sorular gündeme gelir oldu. Çok konuşuldu, hala da konuşuluyor. Burada asıl söz edilmesi, çizilip, yazılması gereken daha mühim bir nokta vardı aslında: dijital okuryazarlık ve çeviride yeterlilik. Çeviride yeterlilik konusu özellikle akademinin ele aldığı, çeviri eğitimi süresince üzerinde durduğumuz bir konu. Fakat bir şeylerin bir adım ileriye taşınması için de disiplinlerarası bakışların ortaya çıkıp, yeni disiplinlerin ve düşüncelerin bizlere başka kapıların varlığını göstermesi gerekiyor. Çeviride yeterlilik artık makine öğrenimini, dijital mecraların kullanımını, sorgulamayı, araştırmayı özellikle de teyit etmeyi içine alıyor. Evet, dijital çağ bütün sektörleri etkiledi, bizlerin psikolojisini, çalışma hızımızı, gündelik yaşantımızı, insan ilişkilerimizi ve daha birçok şeyi… Fakat post-kapitalist bir düzende kontrolü elde tutabilmekte araştırmadan, konuları temellendirmeden ve geçmişi ileriye doğru bağlamaktan geçiyor; takılı kalmaktan değil yani… Bu makalemizde sizlere dijital okuryazarlığı çerçeveleyip çeviride yeterlilikle de sunacağız. Dijitalleşme hayatımızın bir parçasıysa bir çevirmen olarak biz de kendimizi bu düzene hapsetmemeli ama zamanın yönündeki akışa doğru ilerlemekte gecikmemeliyiz.
Çeviride Yeterlilik
Çeviride yeterlilik ya da kabul edilebilirlik gibi kavramları konuşmaya başladığımız anda aslında İsrailli Gideon Toury’nin kuramsal, erek odaklı yaklaşımlarını ele alırız. Sizi kuramsal bilgiyle sıkmadan kısaca tanım vererek bu konuyu derinlemesine girmeden, sade bir şekilde anlatmaya çalışalım ki bir diğer başlığımız olan dijital okuryazarlılıkla bağlayabilelim. Betimleyici çeviri çalışmalarının öncüsü Toury, 80’lerde çeviri kavramına da yeni bakış açıları getirmiş, ileriki dönemlerde de çoğul dizge kuramının öncüsü Itamar Even-Zohar ile birlikte çeviriyi kültürlerarasılıkla bağlayan bir çalışma sunmuştur. Toury daha çok erek odaklı bir kuram ortaya koymuş ve çevirinin erek dizge içindeki konumunu araştırmış, kaynak ve ereği kıyaslamıştır. İşte bu arada iki önemli kavramın doğuşuna tanık oluruz: “yeterlilik” ve “kabul edilebilirlik”. Toury’e göre çeviri, kaynak metnin normlarına yakınsa yeterli bir çeviri, hedef metnin normlarına yakınsa da kabul edilebilir bir çeviridir. Tabii çeviride yeterlilik kavramını çok farklı şekillerde de tanımlamak mümkün ki tanımlar da aslında dönemin normlarına göre şekillenmeli belki de şekil değiştirmelidir, öyle değil mi? Bu kadar hız içinde yaşadığımız dünyamızda durağan kuramlardan söz edemeyiz sonuçta. İşte çeviride yeterlilik de dijitalleşmeyle birlikte hatta pandemiyle hızına yetişemediğimiz dünyamızda bambaşka bir hal aldı. Geniş kapsamlı bir konu bu ama biz okumakta olduğunuz makalemizde sadece dijital okuryazarlık ve çeviride yeterlilik ilişkisini yazıp çizecek ve ilişkilendireceğiz.
Dijital Okuryazarlık
Artık sadece çeviride yeterliliği değil aynı zamanda bilgi ve iletişim teknolojilerinde yeterliliği konuşur olduk hemen hemen bütün sektörlerde. Melez öğrenme modellerinden söz ediyoruz artık, melez işlerden… Daha çok çeşitlilik sokmaya çalışıyoruz hayatımıza ve bu yeni yolculuğumuzda özellikle dijital okuryazarlığın bambaşka bir rolü var bizler için. Çoğu araştırmacı deneyimin öğrenme sürecindeki öneminin altını çizer. İşte, dijital ortam bizlere bunu sağladı; çoğumuz farkında olmasak da. Bilgi ve iletişim teknolojileri bizler için yapısal bir öğrenme modeli, kendimize uygun çalışma ve öğrenme modelleri inşa ederek, kendimizi geliştirebileceğimiz mecralar bizlere sunuyor. Artık sadece okuyarak dil yeterliliğimizi arttırmıyor aynı zamanda görselleri kullanarak, işiterek ve iletişimde köprüleri aşan dijital araçların kullanımıyla da dillerimizi günlük hayatımızın her anına entegre edebiliyor, yaşatabiliyoruz.
Çeviri hiç bitmeyen, sürekli daha iyiye taşıyabileceğimiz bir kavram. Makine çevirileri, çeviri bellekleri bizleri sadece hızlandırmaya, zamanın içinde bir adım öteye taşımaya yetiyor; değeri arttırma işi ise bizlere, çevirmenlere düşüyor bu noktada. Bilgi ve iletişim teknolojilerini nasıl kullandığımız önemli artık, SDL Trados Studio, Memsource, Transit, MateCat, memoQ, Wordfast, OmegaT, Déjà vu gibi çeviri araçlarını bilmek yeterli değil, sadece bir artı. Asıl önemli olan neyi, nasıl, hangi amaçla kullandığımız, sorgulayarak çeviriyi bir adım öteye taşımamız. Bir çevirmen olarak artık daha çok araştırmalı ama araştırırken de daha çok şüpheyle bakmalı ve bulduğumuz verinin doğruluğuna kolayca inanmamalıyız. Bu yüzden iki kat duyarlı, iki kat dijital okuryazar ve araştırmacı olmalıyız. Yeterlilik bitmeyen bir serüven, çeviri ise bu serüvende hep bir adım öteye giden…
Yorumlar kapalı